"amonka muyamba da tunga" yani "kıyakçılığın sonu ayakçılık"
Cape Town SON


Nelson Mandela, 1918 yılında, Güney Afrika'nın Doğu Cape eyaletinde küçük bir köyde doğdu. Dedesi Thembu aşiretinin kralı, babası ise kabile şefiydi. Güney Afrika'da aşirette çağrıldığı takma adla "Madiba" diye bilinirdi ama öğretmeni kendisine, İngilizce "Nelson" ismini verdi. Güney Afrika'da siyahların öğrenim görebildiği tek üniversitede hukuk eğitimi gördü.

"Ben, tüm insanların uyum ve eşit fırsatlara sahip şekilde beraberce yaşadığı, demokratik ve özgür bir toplum idealini benimsedim. Bu, uğrunda yaşamak ve ulaşmak istediğim bir idealdir. Ama gerektiğinde bunun uğrunda ölürüm de." Hapsedildiği Robben Adası, adeta bir eğitim merkezi oldu. Mandela mahkumların oluşturduğu politik eğitim sınıflarının başında yer alıyordu. Bu arada sürgünde olan eski ortağı Tambo, 1980 yılında Mandela'nın serbest bırakılması için uluslararası bir kampanya başlatmıştı.
Dönemin Güney Afrika devlet başkanı FW de Klerk, ANC'ye konan siyaset yasağını kaldırdı, Mandela serbest bırakıldı ve Güney Afrika'da tüm ırkları temsil eden bir demokrasi kurulması için görüşmeler başladı. Mandela ve ANC liderleri, silahlı mücadeleyi askıya aldıklarını açıkladı.

"Eğer onları affetmezsek, kırgınlık ve intikam duyguları hep var olacaktır. Biz ise, geçmişi unutalım, şimdiye ve geleceğe bakalım ama geçmişte yaşanan acımasızlıkların da bir daha yaşanmasına asla izin vermeyelim, diyoruz."
89. doğum gününde üçüncü kez evlendi. Dünyanın en zor sorunlarının çözümünde danışmanlık yapacak "Akil Adamlar" grubunu oluşturdu.
Mandela, oğlunun AIDS'den öldüğünü açıkladı ve Güney Afrikalıları AIDS'in "normal bir hastalık olduğunu kabullenmeye, bu hastalığı konuşabilmeye" çağırdı. Son olarak 2010 Dünya Kupası'nın kapanışında halkıyla buluştu.
Mandela, zamanının hemen tamamını doğduğu yerin yakınlarındaki Qunu köyünde geçiriyordu. 5 aralık 2013 de prostat kanserinden öldü.
Eski bir malikhaneyi gezerken anlatılan bir öykü var.

Hani şu insan hakları beyannamelerini falan hazırlayanlar, yine aynı insanlar değil mi? Yoksa yanlış mı anlıyorum..
Son olarak neler söyleyebilirim.
Örneğin, sokaklarda hiç ama hiç kedi köpek yok. Şehir dışında daha mutlu olacakları bir barınaktalarMIŞ! Marketlerde naylon torba parayla alınıyor, bu yüzden herkes çantasını yanında getiriyor. Zenginler bez torba kullanıyor. Asfaltlar sıcaktan, soğuktan etkilenmemiş, pırıl pırıl, yamasız ve bütün çizgiler bugün çizilmiş gibi. Şehir içi minibüsleri hızlı, kalabalık ve eski. Kaza yok, her şey yayalar için. Kafelerde, kokteyl akşam beş ve sekiz arası servis ediliyor, niye anlamadım. İçki tek tük olan büyük marketlerde saat beşe kadar satılıyor. Bakkallar ve kafeler satamıyor. Festivaller, konserler bitmiyor. Tur fiyatları her yerde aynı. Zaten her şeyin fiyatı her yerde aynı. Bizdeki gibi serbest fiyat politikasının içine edilmemiş.( Pazar tezgahları hariç)
Arkadaşlar nihayet okul bitti, yarın buradan ayrılıyorum. Bir ayda İngilizce öğrenilmiyor, keşke daha genç olsaydım daha çok zamanım olsaydı. Yine de bir sertifika aldım ve çok şey öğrendim, sizlerle de paylaştım. Hep tek başınaydım ama hiç yalnız değildim. Sokaklarda dolaşırken akşama size anlatacaklarımı düşünüp kendi kendime konuştum (bunun sağlıklı olduğuna inanıyorum) Çünkü sizler de coşkuyla takip ettiğinizi söyleyerek heyecanıma anlam kazandırdınız.
Güzel gözlerinizden öpüyorum.
Otele müşteri göndermeye çalışın, para lazım, seneye Arjantin ya da Amerika var. (A) ile başlayan her şeyi severim!
THE END
Yorumlar
Yorum Gönder