Mahalle hikayeleri 2
Yoğun istek üzerine Türkmen nam-ı diğer Herikli Mahallesi meselime devam ediyorum.
Efendim; şimdi geceleri yarasalar ve baykuşlara, gündüzleri güneşin sarı sıcağı ve fakirlere kalmış bu mahallenin bir girişi bir çıkışı var. Filmlerde gördüğümüz Teksas kasabaları gibi yani. Bir ucu Meteris Çarşısı’na, bir ucu da askerlik şubesine, karşısından da Depboy'a (stadyum)iner. Niye debboy bilmem. Hadi şimdiki gençlerin geyik muhabbeti gibi, dep vurmak, boy İngilizce erkek çocuğu olsa anlarım ama o yıllarda böyle bir şey yok. (derken Depboy’un askeri malzeme deposu olduğunu öğrendim)
Halk futbola çok düşkün. Kamil Amcam Nevşehir Spor Kulübü’nün başkanıydı. Hatta babam da ilk kuruculardanmış. Çarşamba günleri mahallenin kadınları erkenden işlerini bitirir, okuldan dönecek çocukları doyurması için evdeki büyük kızı tembihler: “Gadasını aldığım gardaşlarını doyur, evden çıkma emi?” Sonra koruk ekşisi ile pişmiş dolmaları, börekleri çıkın yaparlardı. Yaşmağını saran, çarını omuzuna atan doooğru Depboy'a... Dayıma Çengel Ahmet derlermiş, bir çalım atarmış ki sormayın. Galatasaray’dan istemişler de anneannem “gidersen südümü helal etmem, beş kızdan sonra zat (zor) buldum ben seni” demiş. Dayım da o sinirle topu bırakıp kına satmış, çivi, soba satmış, kendine futbol takımı satın alacak para kazanmış. Maçlar küfürsüz ama yandan çarklı, üstü kapalı argo sözler ve bir paket Bahar, gelincik, yeni harman sigaraları tüttürerek çok heyecanlı geçermiş. Maç biter bitmez kadınlar çabuk çabuk, erkekler ağır adımlarla evlerine giderlermiş. Bir dahaki çarşambaya kadar da evde hiç maç muhabbeti olmazmış. Ben küçüğüm, bunları bilmiyorum daha.
Her eve, her kahveye, her köye gazete girerdi. Bizim aile Cumhuriyet okurdu. Önce Atatürkçü, sonra
İnönü’cüydüler. Komşulardan bazıları da Tercüman okuyan Menderes’çiydiler. Kimse kavga etmez, kızsa bile belli etmezdi. Sonraları ailemin bir kısmı Demirelci oldu (İnönü’cüler çoğunlukta), sonra
Özalcı oldular (İnönü’cüler azınlıkta), sonra bizimkiler ve mahallenin hepsi Erdoğan’cı oldu elhamdülillah! Bir ben kaldım Deniz Gezmiş zamanından kalma. Annem başımın etini yiyor “Bunların hepsi bilmiyo da, bir sen mi biliyon kızım, niye elden ayrısın sen yavrum?” Ben de diyorum ki, “Güzel anam onların hepsi de Erdoğan’cı olduğuna pişman ya, bi kere tükürdüler yalayamıyolar!”
Bir Nevşehir fıkrası:Adamın biri evinin damına çıkarken merdivenden düşmüş ölmüş.Cenaze evinde kadınlar ağlıyormuş, biri “Ya damdan düşse napardık, ya damdan düşse napardık?”Adamın karısı,”Zat ölürdüüü, zat ölürdüüüü” demiş.
Zat (daha kötü) öldüğümüz bugünlerde görüyorum ki bizim nesil geçmişe özlem duyuyor. Anıları unutmaktan ya da unutulmaktan korkuyorlar. Daha kötüsü yaşadığımız birçok şeyi yeni nesillere yaşatamayacağımız korkusu var. Ben torunuma arkadaşlarımızla gittiğimiz piknikleri, bayramlarda kortejle yürümenin gururunu, üniversiteye hazırlanıp kapısından girerken yeni insanlarla tanışma heyecanını nasıl anlatacağım? Uzaktan eğitime mahkûm olan, bir bilgisayar ekranından öğretmenine sarılmayı hayal eden öğrenciyi kaşıntı tutmasın da ne olsun?
Yorumlar
Yorum Gönder